Powered By Blogger

Bumerang

10 Mart 2016 Perşembe

VENEZUELA GÜNCESİ

Uzun suredir bloğa bir yazı yazamadım. İran gibi bir ulkede daha sık yazıyordum. Herkesin “Latin Amerika'da mısınız? Venezuela harika bir yer olmalı.” diyerek gıpta ettiği bir yerde de yazamadım işte. Elim bir türlü gitmedi klavyeye. Bahane yaratmak istedim mi bu konuda benden iyisi yoktur. Ülkemden, ailemden kilometrelerce uzak bir yerde tek başıma çocuk büyütmek zorunda kalmam da önemli bir etken tabi ki. Neyse ne..Anlatmaya başlıyorum işte.



Şimdi arkanıza yaslanın ve şöyle bir ülke düşünün:
365 günün 365 günü de güneş var. İki tip mevsim yaşıyorsunuz. 6 ay yağmurlu, 6 ay da kurak. Yağmurlu mevsimlerde bile sizi serinleten bir yağmurun arkasından güneş çıkıyor. Her seferinde çıkan iki gökkuşağının seyrine doyum olmuyor. Oğlumun evde canı sıkılıyor. Hava güzelse evde niye duralım değil mi? Parka iniyoruz. Sitenizin bir parkı yoksa bile, doğanın içinde korunmuş bir sürü yeşil alan bulabilirsiniz evinize yakın. Arabanızla oraya gidebilirsiniz. Parkta çimlerin üzerinde koşan oğlum, kahkahalarla içimi ısıtıyor. Aniden rengarenk kanatlarıyla uçuşan bir çift kelebeğin peşine takılıyoruz birlikte. Kelebek dediysem bizim oradakiler gibi değil. Onlar da bana göre harika. Ama buradakiler sadece belgesellerde görebildiklerimizden. Fosforlu renkleriyle uçuşurken sizi hipnotize ediyorlar adeta. 
Kuşlar da öyle. İnanılmaz güzellikte renkleri ve sesleri var. Sinek kuşlarına hiç bu kadar yakından bakmamıştım. Kaktüslerin çiçeklerine bayılıyorlar. Ne kadar hızlı kanat çırpışları var. Sonra aniden sessizliği yaran ötüşleriyle papağan sürüsü geçiyor. En az iki tane olacak şekilde uçuyorlar. İki tip papağan var. Hani şu bizlerin tatil beldelerinde her nasıl eğitildilerse, özgürlüğü bilmeyen, uçmayı unutan, para vererek foto çektirdiklerimiz. Diğeri de daha minik. Bir de yaban tavuklarından bahsetmeliyim. Tavuğun uçan cinsinden ama. Guacharaca adı. İğrenç sesleriyle (gerçekten iğrenç) sabah 5.30'ta sizi uyandırıyorlar. Amazon ormanlarındaymışçasına bir his. Oğlum erkenden kalktığı için beni pek rahatsız etmiyor tabi ki. Ama tüm bu güzelliklerin arasında onların sesleri de bu harika doğanın bir parçası olarak dinlenmeye değer. Adını bilmediğim bir çeşit kuş var. Daha yabani. Buranın kötü kuşları. Akbabaya çok benziyor. Eğri boyunlarıyla, oğlumun oyun oynadığı yere yakın bir ağacın tepesinden bize bakıyorlar. Yüksek bir apartmanın 8.katında yaşadığımız için oğluma bu kuşların süzülüşlerini gösterebiliyorum. Şahin ve kartal benzeri başka kuşlar da var. Tüm bunlar, Caracas'ın dağa kurulmuş bir kent olmasından kaynaklanıyor. Aslında ormanın tam da ortasına.
Parque del Este
Sıcaklık merkezden biraz daha düşük. 30'u geçmiyor. Bazen parkta oynarken rüzgardan korunmak için ince bir ceket giymek zorunda kalabiliyoruz. Deniz kenarına 30km uzaklıkta. Canın yüzmek mi istedi atla git. Trafik yoksa yarım saat sonra oradasın. Ama nem oranı artıyor. 35-40 derece sıcaklıkta okyanusun serin sularına bırakabilirsin kendini.

En fazla alışveriş merkezi olan kent Ankara sanırdım. Yanılmışım. Caracas'ta da çok fazla var. Alışveriş yapmayı seviyorsan yaşadın.
Parkları mı seviyorsun? Kentin ortasında öyle bir park var ki, Türkiye'de bu kadar güzelini görmedim. Kentin kalbinde müthiş bir doğal alan. Bu doğal alan canlılarıyla birlikte korunmuş. Maymunları ve tembel hayvanları (folivora) görebiliyorsun. Sincaplar ortalıkta bizim gibi dolaşıyor. Burada kedi yerine iguanalar var etrafta. Parklarda görünce korkabilirsiniz biraz ama gerçekten de evciller. Sadece Parque del Este değil tabi. Onun dışında siteler arasına da kurulmuş bir sürü park var. Bizde yeşil korunmadığından insan şaşırıyor.

Los Roques
Latin Amerika'nın en üst bölümünde. Etrafında da gidilecek, gezilecek, görülecek yerleri oldukça fazla. Küba'ya gidin, Miami yakın. Panama, Dominik Cumhuriyeti, Peru, Brezilya, Meksika.... Karaip Denizi'nde adaları var. Muhteşem ötesi yerler. Özellikle Ros Roques gidilesi, görülesi bir yer. Milli Park olarak kabul etmişler zaten. Doğaya gerçekten saygılılar. Bizde olsa çoktan mahvetmiştik demekten alıkoyamıyorum kendimi. Tucacas'taki milli parklar da Los Roques kadar olmasa da arabayla 4 saatlik mesafede oldukları için tercih edilebilirler. Çok büyük bir ülke, Amazon ormanları orta bölümünde yer alıyor. Amazon bölgesini görebilmek için Kanaima'ya gidebilirsiniz, şimşekleriyle ünlü Katatumba'ya gidebilirsiniz.

Gezme konusunda sıkıntı yaşamazsınız. Çoluk çocuk da yoksa, burası tam bir cennet. Biz çok gezemedik, siz gezin diye söylüyorum.
Los Roques

İnsanları çok sakin. Kimse kimseyle trafikte kavga etmiyor, bağırmıyor. Yayalara saygılılar. Sabırlılar. Çocukları dışarıya çıkarmayı seviyorlar. Hatta hastane çıkışından gelmişler diye düşündüğüm minnacık bebekler incecik kıyafetlerle dışarıdalar. Klimalı ortammış, aman üşütürmüş, dışarıda sivrisinek varmış. Kasmıyorlar.

Dış görünüşe çok özen gösteriyorlar. Estetik ameliyatları seviyorlar. Burada daha uygun fiyatları. Memesine, bir de poposuna slikon taktırmayan yok gibi. Burun yaptırmak, saç ektirmek, bir de diş teli takmak onlar için çok gerekli. Varsın dünya yıkılsın, ama dişleri inci gibi olsun.

Kızları bakımlı, güzel. Ama her sene güzellik yarışmalarında birinciliği alacak kadar mı güzeller bilemedim. Kıskançlığımdan söylemiyorum. Varsa bile, estetik harikası olduklarını da biliyorum. Ama vücut yapıları güzel. Slikon popo yaptırmalarına gerek yok ki, beller incecik, kalçalar dolgun. Genetik olarak öyleler. Seksi giyinmeyi seviyorlar. Tayt milli kıyafetleri. Kilolusu, incesi, yaşlısı, genci fark etmez, o tayt giyilecek ve mümkünse üstü kısa olacak ki popo dışarıda kalsın. Kimse kimseye de bakmıyor. Onlara bakan bir çift göz varsa o da benimdir herhalde. Alışık değilim bu kadar özgüvenli insan görmeye. Sırf kıyafet konusunda değil, her konuda özgüvenleri tam. Yürüyüşleri harika. Çene yukarıda, dünyaları ben yarattım der gibi süzülüyorlar dışarıda. Bu kadar rahat giyinmeye, taciz ve tecavüz vakaları da yüksek diye düşünüyorsunuzdur değil mi? Başka bir yerde olsalar maalesef evet ama burada yok denecek kadar az. Bu konuda onları takdir etmemek mümkün değil.

Restoranlarında fiyat sormadan rahatlıkla yemek yiyebilirsiniz. Çünkü liranın değerli olduğu tek yer burası. Dolarınız varsa yaşadınız. Sizin zengin sayıldığınız bir yer.

Havası müthiş, iklimi müthiş, insanları sakin, ucuz..... Sadece bu kısmı yazıp bıraksam hepinizin burayı görmek istediğini duyar gibiyim.

Ama bu yazı sadece Venezuela'ya giriş yazısı. Anlatmakla bitmez. O kadar çok şey var ki kafamda nereden başlayacağımı bilemiyorum. Giriş, gelişme, sonuç gibi yazmaya karar verdim ben de. Eleştiri metodu olarak sandviç yöntemini duydunuz mu hiç? Sandviç yöntemi vakti zamanında bana çok uygulanmıştı öğretmen olarak çalıştığım bir özel okulda. Eleştirmenin, karşı tarafı incitmeden söylenmeye çalışılması. Biraz riyakar da gelse zaman zaman, şu anda burayı anlatırken başka bir anlatım şekli gelmiyor aklıma. Dan diye giriş yaparak korkutmak istemem. Merak etmeyin, sandviçin en altında yine besleyici, güzel bir ekmek dilimi daha var. Hikayeyi mutlu sonla bitmiş gibi yapacağım. Sandviçin mayonezli, ketçaplı, baharatlı, orta bölümü için sizleri diğer yazılara bekliyorum. Acıyı da seviyorsanız, tam ağzınıza layık.













Not: Fotoğraflar şu sitelerden alınmıştır:

http://theyrecallingtome.com/2014/04/16/venezuela-before-the-world-collapsed/
https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Ara_ararauna_-Parque_del_Este,_Caracas,_Venezuela_-eating-8.jpg
http://lagranciudad.net/home/falta-de-paramedicos-y-vigilantes-cobra-victimas-en-parque-del-este/
http://nextstop.com.ve/viajar-a-los-roques-turismo-en-venezuela/
http://wanderingtrader.com/venezuela/best-things-to-do-in-venezuela-tourist-attractions/




















9 Nisan 2014 Çarşamba

ŞİMALE, HAZAR KIYILARINA YOLCULUK


Bizde tatil deyince nasıl güney aklımıza geliyorsa, İran’da yaşayanlar için de şimal yani kuzey aynı anlamı ifade ediyor. Karadeniz iklimine ve doğasına çok benziyor. Biz de tüm kıyıları gezemeyecek olsak da, kendimize bir rota çizdik ve düştük yollara...

İran’da bir eyelet sistemi var. Kaldığımız süre boyunca, Doğu Azerbaycan, Kazvin, Erdebil, Zencan ve Gilan eyaletlerinin merkezlerini görme fırsatımız oldu. Doğu Azerbaycan’ın merkezi Tebriz, Gilan’ınki Reşd, diğerlerinin ise eyelet isimleriyle aynı.

İran'daki eyaletler

Hazar gezimizin rotası
                                                Hazar kıyılarına yaptığımız yolculuk sırasında diğer eyaletlerin bazılarını da gördük. Yolculuk uzun ve trafiğin keşmekeşinde biraz zor. Müthiş bir araç trafiği var. Trafik lambaları var ama her yönden araçlar durmayacaklarmış gibi ilerliyorlar. Nasıl geçeceğiz diye panik yaparken, gideceğin yönü belli ettiğin anda o yöndeki bütün araçlar yol veriyor. Bizde böyle bir durum görmek pek mümkün değil. Yol benim, geçemezsin, arayı kapatayım araç girmesinler yok. Bağıran, çağıran, korna çalan yok. Sanki yazılı olmayan bir trafik kanunu var ve tıkırında işliyor. Bir sure sonra alışıyorsunuz zaten. Yol boyunca bir kaç trafik kazasına şahit olduk. Can kaybı yoktu. Araçlarda çok hasar olmuş olsa bile, insanların sinirlenmemesini ve sakince “Bağışla” diyerek arabalarına binip gitmelerini ömrüm boyunca unutamayacağım. Levyelerin çıkmasını, bağrış çağrışların yükselmesini, insanların birbirini boğazlamasını bekledim. Alışık olduğum manzara buydu çünkü. Sakin tavırlarına hayran kaldım.

Bir de tam bir polis devleti olduğunu anladım. Her yerleşim biriminin öncesinde ve sonrasında yollarda rampalar oluyor. Mecburen yavaşlayıp polis kontrolünden geçiyorsunuz. Bu rampalara gerçekten dikkat edin, hiç tahmin etmediğiniz yerlerde de karşınıza çıkabiliyor. Polisler kuralların sıkı takipçisi. Tebriz’de bu konuda bir sıkıntı yaşamadığımız halde, dönüş yolunda gecenin bir yarısı polis tarafından durdurulduk. Kurallara uymamışız. Hatalı sollama yapmışız. Plaka yabancı olduğu için de durdurmuş olabilirler. Türk olduğumuzu, konsolosluğa dönemiz gerektiğini söyledikten sonra, arabayı alıkoymayla ilgili şakalar yaptılar ama en fazla beş dakika sonra gönderdiler.

Yol boyunca tuvalet ihtiyacınızı karşılamak isterseniz, temiz bir tuvalet bulmayı beklemeyin. Türkiye’de en çok neyi özledin deseler, tuvaletlerini derim. Maalesef bu konuda en turistik yerde bile sıkıntı yaşayabilirsiniz.Bu notu da ekledikten sonra artık yolculuğa başlayabiliriz. 

Astara'nın sisli tepelerine doğru yola çıktık. Geçtiğimiz güzergahtaki yerleşim birimlerinin renkliliği dikkatimi çekti. Çatılar rengarenk. Kurallardan ve baskıdan bunaldıkları için, bu şekilde bir dışa vurum yapıyorlar belki de. Pembe, sarı, yeşil, morun en fosforlusundan boyanmış çatılar, duvarlar bana göre çok güzeldi.


İlk durağımız Astara oldu. Buraya gitmeyi planlıyorsanız, teleferiğin çalıştığı zamana denk getirmeye çalışın. Kışın çalışmıyor. Tepeye çıktığınızda Tebriz’in kızıl dağlarından sonra alabildiğine yeşil görüyorsunuz. Havası çok temiz. Piknik yapmayı seven İran halkı çadırlarını kuruyorlar. Çadırlardan bazılarının Türk malı olduğunu gördüm. (Alışveriş için sık sık Türkiye'ye gidiyorlar.) Pikniği her yerde yapabilirler. Yol kenarında gördükleri bir tutam çim üzerinde dahi bu mümkün. Astara’da da bizim arabayı park ettiğimiz yerin hemen yanına kurdular. Aslında bu alışkanlıkları hoşuma gidiyor. Havaların iyi gittiği her günü aileleriyle birlikte vakit geçirmek için fırsat biliyorlar.


Astara'daki teleferik
Astara'da teleferik

Astara'da bahar

Astara'da kış
Yol kenarında piknik yapan aileler

Piknik yapan aileler



Yollarda, farklı olan her şey dikkatimi çekti. Tıpkı bu kamyon arkasında olduğu gibi. Türkiye'de hiçbir kamyoncu kasasına miki resmi koymaz!  :) Bunun da hayatı renklendirme çabası olduğunu düşünüyorum.



Teleferik ziyaretinden sonra Astara'nın sahiline indik. Burada'da herkes dışarıda piknik yapıyordu sanki. Denizi çok temiz değildi. Sahil de öyle. Hatta çer çöpün içine kurulmuş çadırlar da vadır. Sahilin insanlara verdiği rahatlık göze çarpıyordu. Sevgililer kayık sefasında, gençler kızlı erkekli dolaşıyor, aileler tıpkı bizdeki gibi mangal keyfindeydi. 

Astara sahili

Astara sahili

Astara sahili
Biz de sahilin büyüsüne kapılıp çay molası verdik. Denize çok yakın olan masalardan birine geçer geçmez birisi koşuverdi. Türkiye'den geldik dememizle beraber yüzler daha da gülümsedi. Koca bir demlik çay bitiverdi masada. Çaycı amcayla sıcak bir sohbete daldık. Etrafımıza gençler de geldi. Fotoğraf makinelerimiz dikkatlerini çekti. İran'da şaşırmayacağınız bir soru: "Neçedir?" Fiyat sorup, kendi ülkeleriyle kıyaslama yapmaya bayılıyorlar. Çayla ısındıktan sonra, biraz fotoğraf çektik. Gençlerin ATV motorlarıyla eğlencelerine tanık olduk ve yine düştük yollara...

Astara sahili

Astara sahili

Astara sahili

Sonraki durağımız İran’ın kuzey doğusunun uç noktası olan Erdebil şehriydi. Erdebil şehrinden sonra artık Azerice konuşulan bölgelerin sonuna geliyorsunuz. Erdebil’in balı meşhur. Bal almak için çarşıda durduk ve  bir aile yanımıza geldi. Sohbet etmek istiyorlardı. Erdebil’den Antalya’ya kaç km? Kaç saatte gidilir? Bizim plakamız hangi kente ait? gibi sorular. Elimizden geldiğince cevaplamaya çalıştık. Balı aldığımız amca emekli bir öğretmendi. Balın gerçek bal olup olmadığını sorduğumuzda bize çok dürüst cevaplar verdi.” Kim der ki bu bal tamamen tabiidir, o kişi yalan söyler.” 
İçine şeker katmıyormuş ama petek bal mumundanmış. Dürüstlüğüyle bizi etkileyen amcamız bize çay da ısmarladı. Sıcakkanlı ve misafirperverlikleriyle beni yine şaşırtmadılar. Yolumuz uzun, istikamet Reşt dedik ve amcaya veda ettik. 

Azerbaycan sınırına çok yakın bir yerden de geçtik. Bir taraf dikenli tellerle çevrilmiş, diğer taraf ise orman...


Azerbaycan-İran sınırı

Erdebil-Reşd arasındaki yolu gündüz gitmenizi tavsiye ediyorum. Doğası gerçekten çok güzel.

Gilan Bölgesi, İran’ın kuzeyinde, Hazar Denizi boyunca uzanan eyaleti. Baş şehri de Reşt kenti. Astara’da ve Erdebil’de Türkçe konuşabildiğimiz halde, yukarı doğru çıktıkça konuşamadık. Duyduğum dil Kürtçe’ye çok benzerdi. Sonra öğrendim ki, bu eyalette İrani dillerden Gilekçe ve Talişçe konuşuluyor. Bu diller Kürt dillerinden özellikle Zazaki ile benzerlikler içeriyor. Talişler genellikle yüksek yerlerdeki köylerde yaşıyorlarmış. Mezhep olarak Gilekler Şii, Talişler ise ağırlıklı olarak Sünni mezhebine tabilermiş. Daha önceleri eyaletin ismi; Gilan & Talişistan iken Talişlere karşı yapılan asimilasyon politikalarına paralel olarak eyaletin ismi de sadece ‘Gilan’ olarak değiştirilmiş. Talişler zorunlu göçe maruz bırakılmış ve Talişlerin köylerine Şii Azeri ve Gilekler yerleştirilmiş. Benzer asimilasyon politikaları İran’ın her tarafında diğer Sünni halklara da uygulanıyor. Tıpkı Sünni Türkmen, Kürt ve Beluçilere yapıldığı gibi.

Gilan Bölgesi iklim olarak Türkiye’deki Doğu Karadeniz Bölgesi gibi. Hatta insanları da Doğu Karadeniz insanına da benziyordu.

Her yönden çok benziyordu bizim Karadeniz’e. Yoğun olarak çay bahçeleri vardı. Bol yağışlı ve serin olduğu için özellikle yaz aylarında ülkenin diğer bölgelerinden turist akınına uğruyormuş. Yakın olması sebebiyle hafta sonları Tahranlıların akın ettiği yermiş aynı zamanda. Çadırını alan buraya kamp kurmaya geliyormuş. (Doğa manzarasını izlemek için çok ideal kamp yerleri var, tavsiye edilir.)

Kuzeye doğru çıktıkça, sosyal anlamda rahatladıklarına şahit olduk.(sahil etkisi) Parklarda genç erkekler ve kızlar gitar eşliğinde şarkılar söyleyip eğlenebiliyorlar ve buna itiraz eden kimseler gözükmüyordu ortalıklarda. Burası İran’ın en rutubetli şehirlerinden. Akşam kalmayı planlıyorsanız, kıyafetlerinizi ve kalacak yeri buna göre ayarlamanızı tavsiye ederim.

Reşt şehir merkezinde gezilecek yerler az. Asıl gezilecek yerler şehrin dışında. Onun için uygun bir fiyata bir taksiciyle anlaşabilirsiniz. Bu bölge için muhakkak bir araç tahsis edilmeli. Hem çok yağışlı olması sebebiyle hem de gezilecek yerlerin birbirlerine uzak olması bunu zorunlu kılıyor. Aksi taktirde bir Masouleh köyüne gitmek için saatlerce köyün minibüsünü bekleyebilirsiniz.
Biz arabamızla Anzali’ye ve Masouleh köyüne gittik.

Gezilecek yerler:
- Khaher-e Emam Reza : Şiilerce kutsal kabul edilen, Şii imamlarından İmam Rıza’nın kız kardeşlerinden birinin medfun olduğu yerdir. (Gitmeniz çok da gerekli değil.)
- Park-e Mellat: Bu şehir parklarıyla meşhur. Ve bu parkların en güzeli de bu park. Burada yerel insanlarla sohbet edebilirsiniz.
- Anzali : Burası şehrin dışındaki Hazar Denizine kıyısı olan kasabası. 1.5 – 2 saat sürüyor.
- Masouleh Köyü: Çok yoğun yerel turist alıyor. Otantik bir Karadeniz köyü gibi. Masouleh’de Glekçe değil de Taliş dili konuşuluyor. Her dem üzerinde sislerin olduğu, yağmurun eksik olmadığı bir köy.

- Şehir Merkezinin Dışındaki diğer yerler: Lahican, Deilaman, Lonak (Ormanı ve dağ manzarası güzelmiş) ve Ruthan Kalesi gidilebilecek diğer yerler.

ANZALİ

Anzali, çok güzel bir sahil kenti. Aynı zamanda işlek bir liman. Biz sahildeki Pars Otel'de kaldık. Türkçe ve İngilizce anlaşmak oldukça zor. Kahvaltı dahil mi değil mi öğrenebilmek için epey çaba sarf ettik. Otel fiyatı oldukça makul. Çok konforlu değil ama denize bakan bir oda olması bize yetiyor. 

Odadan manzarayı şuradan izleyebilirsiniz. 

Link:  http://www.youtube.com/watch?v=b_tq9ln9smQ&feature=youtu.be

Sahilde insanlar yürüyüş yapıyorlardı. Sıra sıra bir sürü kafe vardı ve gençler hep birlikte oturup nargile içiyorlardı. Kızlar dahil. Gördüğüm manzara karşısında şaşırdım aslında. Kıyafetler dışında her şey Türkiye'de olduğu gibiydi. Sahilde çekirdek çitletenler manzaranın tadını çıkarıyorlardı. Neşeli, rahat,  cıvıl cıvıl bir sahil kentiydi. Kebaplar harikaydı. Ne yiyeceğimize karar veremedik. Türkçe bilen birisini bulmak Tebriz'deki gibi kolay değildi tabi. Allah'tan mutfakta çalışan birisi Azeriymiş. Derdimize derman oldu. Balığı meşhurmuş dediler ama, kebap kokularının etkisiyle tercihimizi kebaptan yana kullandık. 

O gece güzel bir uyku çektikten sonra, ertesi gün erkenden Masouleh köyünün yolunu tuttuk. Hava biraz yağmurluydu. Mis gibi toprak kokusunu çekerek köye vardık. Yol boyunca yeşilin binbir tonu, çay bahçeleri, şelaleler ile tam bir görsel ziyafet yaşadık. Bu köyün özelliği evlerin yapılış biçimiydi. Her evin çatısı, diğer evin bahçesini oluşturuyordu. Kimse kimsenin manzarasını kapatmıyordu. Dik merdivenlerle evlerin arasında ilerledik. (Uygun bir ayakkabıyla gelin. Yorucu bir çıkışı var.)
Çatılarda volta atan erkekler, sisten zar zor seçilebiliyorlardı. Bir caminin tüm avlusu şehitlik biçimindeydi. (Şehitlerine gerçekten de çok değer veriyorlar.) Restoranları, hediyelik eşya satıcıları ile tipik turistik bir yer. Orada epey vakit geçirdik. Şamil kebabı denedik. Oldukça leziz. Masouleh köyü ile ilgili bir videoyu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz. 

http://www.youtube.com/watch?v=-53vlUOgoe0

İniş kolay. Karadeniz'de olduğumuzu bize hissettiren Masouleh'e teşekkürlerimizi sunarak Kazvin ve Zenjan üzerinden Tebriz'e geri döndük. Yolunuz bir gün İran'a düşerse, mutlaka Hazar kıyılarına uğrayın. Hepinize iyi gezmeler... 



Masouleh köyü yolu

Masouleh köyü yolu


Masouleh köyü yolu

Masouleh köyü yolu

Masouleh köyü yolu

Masouleh köyü yolu

Masouleh yolu üzerindeki çay bahçeleri

Masouleh köyü sokakları

Masouleh köyü sokakları

Çatılarda volta atan insanlar



Masouleh köyü sokakları


Masouleh köyü evleri

Masouleh köyü sokakları




Evlerin hepsi kerpiç


Masouleh köyü sokakları

Masouleh köyü sokakları

Çatılarda volta atanlar







Bir caminin şehitlik olan avlusu





















Not: Sisli bir zamanda gittiğimiz için, çok net fotolar çekemedik. en alttaki 4 fotoğrafı internetten buldum. Bilginize...